VHD Bülteni

2004 yılında çıkartılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu 4. maddesinde hayvanların korunması ve rahat yaşamalarına ilişkin temelilkeler belirtilmektedir. Bu ilkeler kabaca özetlenecek olunursa; her hayvanın eşit doğduğu,yaşama hakkına sahip olduğu, türüne özgü yaşam ortamlarında özgürce yaşamaları gerektiği, kötü muamelenin yasak olduğu ve yaban hayvanlarının yaşadığı ortamdan koparılmasının, yakalanmasının veya özgürlükten yoksun bırakılmasının uygun olmadığından bahsedilmektedir.

Aynı yasanın, 3. maddesinde hayvanlarla ilgili tanımlamalarda bulunulmuş ve bu tanımlar
uyarınca da vatandaşların ve kurumların sorumlulukları belirtilmiştir. Örneğin yaban hayvanı, evcil hayvan, deney hayvanı, kontrollü hayvan, sahipsiz ve güçten düşmüş hayvan, kesim hayvanı ve ev hayvanı gibi tanımlar yapılmıştır. Yerel yönetimlere (belediyelere) gönüllü kuruluşlarla işbirliği içinde sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların korunması için bakımevleri açarak, tedavisini yapmak ve üremesini engelleyerek popülasyonu kontrol altında tutma görevi verilmiştir. Ayrıca konuyla ilgili eğitim çalışmaları yapılması da ikincil bir görev olarak isnat edilmiştir.

Kanuna göre;

“Sahipsiz hayvan: Barınacak yeri olmayan veya sahibinin ya da koruyucusunun ev ve arazisinin
sınırları dışında bulunan ve herhangi bir sahip veya koruyucunun kontrolü ya da doğrudan denetimi altında bulunmayan evcil hayvanları,”
“Güçten düşmüş hayvan: Bulaşıcı ve salgın hayvan hastalıkları haricinde yaşlanma, sakatlanma, yaralanma ve hastalanma gibi çeşitli nedenlerle fizikî olarak iş yapabilme yeteneğini kaybetmiş binek ve yük hayvanlarını” şeklinde
ifade edilmektedir. Kısacası belediyeler bu iki tanıma uygun hayvanlara bakmakla mükelleftir.

Diğer canlılar belediyelerin sorumluluğunda değildir. Evcilleştirilmemiş omurgalı – omurgasız yaban hayvanları devletin, kurum ve kişiler tarafından sahiplenilmiş, sağlık bakımları onlar tarafından yapılan kontrollü hayvanlarla ilgili sorumluluklar ise hayvan sahiplerinindir. Durumun böyle olmasına rağmen belediye bakımevleri yöneticilerin yanlış inisiyatifleri ile bu hayvanların hepsine bakmakta ve asli görevinden uzaklaştırılmaktadır. Oysa yerel yönetimler tüm imkânlarını sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanlara yöneltmek durumundadır. Bunlar rehabilitasyon çalışmalarını olumsuz etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Zaten belediyeler de bu işe önem vermedikleri için günü
kurtaracak işler yapmaktadır.

Belediyelerin sahipsiz hayvanlarla ilgili görevleri nasıl yapacağı, veteriner hekimlerin karar
verirken nelere dikkat edeceği ise Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliğinde
belirtilmektedir. Yönetmeliğin Madde 1, amaç kısmında “..sahipsiz hayvanların çevreye verebilecek olumsuz etkileri gidermeye yönelik alınacak tedbirleri …… , insan ve çevre sağlığına yönelen önlenemez tehditler” olduğunda neler
yapılacağını veya yapılmayacağını belirtmektedir. Yönetmeliğin en kritik bölümü ise 7.maddenin e) fıkrasıdır. Bu maddede; “Geçici bakımevlerinde kaldıkları süre içerisinde; kanunî istisnalar ile bulaşıcı, tedavi edilemez veya tedavi sonrası iyileşme ihtimali olmayan bir hastalığa sahip olduğuna, alındığı ortama bırakıldığında insan ve çevre sağlığını önlenemez derecede tehdit edeceğine geçici bakımevi veteriner hekimince karar verilerek rapor tutulan hayvanların en az acı veren ve en hızlı şekilde ölümünü sağlayan yöntemlerle öldürülmesiyle,” ifadesi yer almaktadır. İşte bu ibare, çoğu zaman vatandaşla veteriner hekimi karşı karşıya getiren, çok geniş kapsamlı ve yoruma açık ifadedir.

Örneğin “bulaşıcı hastalık”
kavramı çok geniş bir kavramdır. Parvoviral enterit bakımevi ortamında çok hızlı yayılan, kontrolü mümkün olmayan bulaşıcı bir hastalıktır. Tüm yavruların
ölümü ile sonuçlanmaktadır. Ama sahipli hayvanlarda ve klinik ortamda uygun koşullarda %50 iyileştirilebilir bir hastalıktır. Keza distemper benzer bir bulaşıcı hastalık durumundadır.

Yine Yönetmelik’te geçen “tehdit” tanımı da muğlak bir ifadedir. Bakımevinde kaldığı süre zarfında saldırgan özellik göstermeyen, birbirinden bağımsız 10 köpek, sokaklarda sürü oluşturduğunda içgüdüsel agresif davranışlar sergileyebilmektedir. Ya da insanlar anksiyete nedeniyle onları tehdit olarak görebilmektedir. Bazı köpekler dört ya da iki tekerlekli araçlara agresif davranışlar gösterebilmektedir. Bazen taksirle kazalara da sebep olmaktadırlar. Bu hayvanların rehabilitasyonu ile ilgili bakımevlerinde yapılabilecek
hiçbir uygulama bulunmamaktadır. Ama şahsi gösterilecek çabalar ve uzun uğraşlarla eğitmenler veya
diğer insanlar tarafından uyumlu hale getirilmeleri mümkündür.

Omurga travmaları gibi bazı durumlar ise “tedavisi mümkün olmayan” ifadesi için farklı yorumlanabilecek başka bir örnektir. Teori ve pratikte şirurjikal,ilaç ve fizyoterapi ile iyileşmesi mümkün olduğu durumlar mevcuttur. Büyük çabalar, özel bakımlar ve imkânlar varsa bu hayvanlar yaşatılabilir. Ama bakımevlerinde bu türden imkânlar ve şartlar yoktur.

Yukarıda değindim durumlar bakımevleri veteriner hekimlerinin en çok karşılaştıkları sorunlardır. Yönetmeliğin 7. Maddesinin e) fıkrası uyarınca karar alınması gereken durumlardır. Öldürme kararı vermek de vermemek de sıkıntılıdır. Bulaşıcı hastalıkları ekarte edemediğiniz bakımevlerinde ölümleri durduramazsınız. İyileştirme gibi iyi niyetli bir çaba yüzlerce ölüme neden olabilmektedir.

Diğer yandan zaten amacı dışında kullanımlar ile kapasiteleri doldurulan bakımevleri, hayvanların ömür boyu yaşayacağı alanlar değildir. Mevzuat da buna uygun değildir. Agresif hayvanları senelerce bakımevlerine kapatarak onları esarete mahkûm etmek, aşırı yoğun popülasyona neden olacak ve getireceği diğer sıkıntılar (kanibalizm gibi) ise başka hayvan hakları ihlallerini doğuracaktır.

Keza omurga travmalı hayvanların da durumu

VHD Bülteni
Ekim 2022 VHD bülteni

çok farklı olmayacaktır.
Veteriner hekimler bakımevlerinde karar alırken hayvan sevgisi ile halk sağlığı ve güvenliği arasında kalarak iş yapmak zorundadırlar. Bunların üzerine baskılar, dedikodular, gayrı ciddi suçlamalar, karalamalar, davalar soruşturmalar hekimlerin sağlıklı karar alma
ortamlarını yok ederek hayvan hakları ihlallerinin başka bir boyutuna neden olmaktadır. Bu konuda karar veren hekim olsa bile perde arkası kalabalıktır ve asıl suçlu kesim ise arkada kalan o güruhtur. Ülke olarak bunların önüne geçemediğimiz taktirde görünürde bir hayvana vurulan tekmeden çok daha büyük hayvan hakları ihlalleri çözümsüz kalmaya
devam edecektir.

Bu durum mevzuat hazırlanırken sahadaki tek meslek grubu olan veteriner hekimlere danışılmasının ne kadar önem arz ettiğinin bir delilidir. Yukarıda değindiğim sorunun çözümünün ise tek bir yolu vardır. Veteriner hekimine gerekli değeri verecek, aldıkları kararlar doğrultusunda koruyacak güçlü bir yapılanma ve destek mekanizması yaratmaktır. Güçlü ve bağımsız bir veteriner hizmetleri teşkilatının kurulması hem hayvan, hem çevre, hem de halk sağlığı açısından mutlak bir ihtiyaçtır. Yakın zamanda kurulması temennimizdir.

Bültenin tamamına ulaşmak için;

https://veteriner.org.tr/sites/other/vhd/uploads/Ekim-2022.pdf?fbclid=IwAR3u_uIK4NYX4fJgEOQzOdUXrMVYT4_3bhnfgi6-J3ltTi6p6XfD9PciCL8…